Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı.
Memur-Sen, Türkiye Kamu Sen, Birleşik Kamu İş, KESK, Türk-İş, HAK- İŞ ve DİSK başkanları ve temsilcilerinin dinleneceği toplantının başında Numan Kurtulmuş, “Söz talebi var” diyerek CHP Grup Başkanvekili Murat Emir‘e söz verdi.
Emir, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“YARGISALLAŞTIRILMIŞ BİR SİYASET İÇİNDEYİZ”
“Türkiye’de maalesef siyaset yargı emriyle dizayn edilmeye çalışıldı. Adliye koridorlarında bir türlü alınıp bulunamayan asliye hukuk mahkemeleriyle bir siyasi dizayn edildi. Çünkü biz Türkiye’nin birinci partisiyiz, çünkü ilk seçimde iktidara gelecek partiyiz ama bugün iktidar partisi bulabildiği yargı aparatlarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı bir darbe girişimi içerisindedir. Teşhisi doğru koymak zorundayız. Seçilmiş belediye başkanlarımız görevlerinden alınıyor. Tutuksuz yargılanmaları gerekirken tutuklu yargılanıyor. Yapılabilirse yerine kayyum atanıyor. Eğer kayyum atanacak gibi değilse terörle ilişkilendirilerek görevden alınıyor ve bütün bunlarla birlikte aslında halk iradesine, seçmen iradesine darbe vurulmuş oluyor. Açık bir gerçeklik olarak önümüzdedir. Biz hiç kimsenin yargılamayacağını söylemiyoruz ama özellikle seçilmişler bakımından yargılamanın tutuksuz olması gerektiğini ve halk iradesine, demokrasiye saygının en temel gereğinin bu olduğunu söylüyoruz. Siyaset yargısallaştırılıyor. Yargısallaştırılmış bir siyaset içindeyiz.
“BAŞ EDEMİYORLAR VE YARGI OYUNLARI İLE MÜCADELE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Türkiye’de siyasi yargılama, siyasi meselelerin yargılandığı mahkemelerin özellikle kamuoyunda gündem olmuş mahkemelerin her şekilde talimatla hareket ettiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye’de yargı tarafsızlığından ve bağımsızlığından bahsetmenin mümkün olmadığını maalesef biliyoruz. Bütün bu süreçlerle birlikte bir yanıyla kayyumlar atanıyor. Seçilmişler hapislerde tutuluyor ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin üzerinde de yargısal bir baskı kurulmaya çalışılıyor. Bunun bir tek sebebi var; baş edemiyorlar ve bu yargı oyunları ile mücadele etmeye çalışıyorlar. Biz sonuna kadar siyaset diyoruz. Sonuna kadar demokrasi diyoruz.
Elbette ki burada dün geçen bu haftanın başında İstanbul’da yapılanları gündeme getirmek gerekiyor. Türkiye’de 1950 yılından beri seçim hukuku var, Yüksek Seçim Kurulu var ve seçim hukukunun temel ilkeleri var ve ancak ve ancak partilerin kongreleriyle, kurullarıyla, kurultaylarıyla ilgili davaların ilçe ve Yüksek Seçim Kurulu Kurulu tarafından görüleceğine dönük içtihatlar var ama bütün bunlar bir kenarda durur ki bir mahkemeye başvuralım. O mahkeme ‘görevsizim’ derse öbürüne başvuralım. Bir asli hukuk hakimi bulana kadar başvuralım. Dokuz defa reddedilmiş onuncuyu bulalım. Bunun içerisinde hukuk yok. Bunun içerisinde demokrasi yok, adalet yok.
“TÜRKİYE, BİR PARTİNİN BİNASINA BARİKATLA GİRİLECEK BİR ÜLKE MİDİR?”
Anayasamız son derece açık ve burada açık bir yetki gasbı olduğunu hepimiz biliyoruz. Nihayet bugün Ankara’da bir asliye hukuk mahkemesi esastan reddetti. Bakın esastan reddetmesi demek aslında o İstanbul mahkemesinin koyduğu tedbir kararının kendiliğinden ortadan kalkması demektir. Peki biz bunları niye yaşadık? Türkiye’de toplumsal barışı sağlayacaksak, demokrasiyi kökleştireceksek, adaleti sağlayacaksak, herkesi eşit hissettireceksek, siyasi partileri siyaseti güçlendireceksek, siyaset anlamını derinleştireceksek, siyasi partiler üzerindeki ve bugün bize yapılan bu kapsamdaki saldırıları da karşı koymak zorundayız. Bunları göz ardı edemeyiz, bunları görmezden gelemeyiz. Bunu yaptığımız bir Türkiye’de asla barışı konuşamayız asla demokrasiyi konuşamayız. İstanbul binamıza kayıp zorla giriliyor, 15 bin polisle giriliyor ve milletvekillerimize saldırılarla bulundu. Milletvekillerimize saldırdılar. Bu hepimizin sorunudur, Meclisin sorunudur. Türkiye, bir partinin binasına beş bin polisle, gazla, barikatla girilecek bir ülke midir?
“TÜRKİYE’DE ÇOK FARKLI BİR SİYASAL YAŞAMIN SONUNA GELMİŞİZ DEMEKTİR”
Bir kurultay davası yürütülüyor. Biz bunu ne olduğunu biliyoruz, amacını biliyoruz. Kurultay davası üzerinden partimiz tartıştırılmak isteniyor. Türkiye’nin çok temel sorunları var. Asgari ücrete hala zam yapılmadı, resmi enflasyonu hala yapılmadı. Memurların zamları hala belli değil. Enflasyonun son derece altında eziliyorlar. Emeklileri 16 bin küsur liralık bir açlık sefalet maaşına mahkum edilmiştir. Bunları konuşmak yerine akşama kadar bu meselenin aynı zamanda bir psikolojik parçası olarak da akşama kadar kimi kanallarda Cumhuriyet Halk Partisi kurultayları konuşuluyor. Maalesef yargı üzerinden siyaset izah edilmeye çalışılıyor. Bu süreçten sonra maalesef gördüğünüz çok partili yaşamın artık siyasi eliyle sonlandırılmasıdır. Demokrasi diyoruz, barış diyoruz, terörsüz Türkiye diyoruz. Ama eğer bir asli hukuk hakimi yetki katkı yaparak bir siyasi partinin kurultayına, genel merkezine, il başkanlıklarına tedbir koyuyorum diyerek tedbir koyma iddiasıyla birileri gönderip orada genel başkan orada il başkanlığı yaptıracaksak Türkiye’de çok farklı bir siyasal yaşamın sonuna gelmişiz demektir.
Anayasa açık. Anayasa diyor ki siyasi partiler demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bakın bütün diktatörlüklerde sandık vardır. Sandık hiçbir şekilde demokrasinin belirtisi dahi değildir ama demokrasinin belirtisi olan serbest seçimlerdir ve muhalefetin varlığıdır. Şimdi siz en büyük rakibinizi yüzde 40’lara dayanmış oy potansiyeli olan rakibinizi İstanbul Başkanlığı üzerinden, Genel Merkezi üzerinden takdir ettiğiniz, tercih ettiğiniz birilerine emanet ettiriyorsanız gelip hatta kendi medya aydınlarınızla ‘bunlar bölünecekler, bunlar parçalanacaklar’ diye bir algı operasyonu yürütüyorsanız, artık orada demokrasiden bahsedemeyiz.
“BU KOMİSYONUN KİMİ ADIMLAR ATMASININ ZAMANI GELMİŞTİR”
Komisyonun aynı zamanda kimi adımları atmasının zamanı gelmiştir. Eğer bu komisyonun ilerlemesi isteniyorsa artık bu hukuksuzluklara, bu asliye hukuk mahkemeleri üzerinden estirilen teröre, bu baskılara, bu il binalarımıza, genel merkezlerimize, partimizin binalarına, bölgesine saldırgan, sanki suç örgütüymüş gibi, sanki terör örgütüymüş gibi saldırılmasına boyun eğmemeliyiz. Bu konuların hepsi birbirleriyle iç içedir ve hepimize düşen bir görev vardır. Ben Meclis’imizin tüm siyasi partilerin katılımı ile bir bildiri yayınlamamızı başta İstanbul’da yapılanlar olmak üzere, başta milletvekillerine yapılanlar olmak üzere, aynı zamanda bu saldırganların teşhir ve teşhis edilmesini, eleştirilmesini, ilgililerin uyanılmasını bu komisyondan talep ediyorum. Bu olmadan, bunlar yapılmadan, İstanbul’da yapılanlar, Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik olmayacak iddialarla, olmayacak hukuk yollarıyla yapılan bu saldırılara, böylesine boyun eğilirse bu komisyonun bu şekliyle Türkiye’ye bir umut vermesi gerçekten güç olacaktır.”
“BİR AN EVVEL BİZİM İSTANBUL İL BAŞKANLIĞIMIZ BOŞALTILMALIDIR”
Emir, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptali istemiyle açılan davayı esastan reddetmesine ilişkin ise şunları söyledi:
“İstanbul Mahkemesi öyle bir tedbir kararı verdi ki çünkü istenen kayyum atanmasıydı. Böylelikle İstanbul’u terörize etti ve bu konuda daha önce Ankara’da olan bir davada bugün esastan 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi. Dolayısıyla verilen tedbir kararı artık yok hükmündedir ve bir an evvel bizim İstanbul İl Başkanlığımız boşaltılmalıdır. Bizim şu anda seçilmiş İstanbul İl Başkanlığımız ve yönetimimiz görevi başındadır ve Türkiye’ye bunu yaşatanlar, İstanbul’a bunu yaşatanlar, Türkiye demokrasisine bu zararı verenler ve bu verenden arkasındaki bu piyonların arkasındaki ellerle mutlaka teşhir edilmelidir ve bu konu bu komisyonda gündeminde olmalıdır.”
Emir’in konuşmasının ardından beş dakika ara veren komisyon, daha sonra çalışmalarına devam etti.